11 Mayıs 2020 Pazartesi

Platin Saçlı Karıların Altında Grand Cherokee

Başakşehir 4. Etap?

Bu başlık ve alt başlıkla bu yazının nereye gideceğini merak ettiğinize eminim. Ufak bir kısım belki başlığın ne ifade ettiğini biliyordur, bunu açıklayacağım. Ancak muhtemelen bu azınlık da alt başlıkla başlık arasında bir uyumsuzluk sezmiştir. Aslında hibrit ve deneysel bir şeyler yazıyorum ve emin olun ki yine Türkiye Cumhuriyeti'ndeki eleştireye değecek bir şeylere dokunacak bu yazının ucu.

Aklınızdaki bir diğer soru da muhtemelen burayı unutup unutmadığım. En son uzunca bir aradan sonra yazdığım yazının üzerinden yine tam iki (rakamla 2) sene geçmiş. Burayı aslında unutmadım, fakat tutuklanmalar arttı. Götüm yazmaya çok da yemiyor. Ben de bu süre içerisinde kendimi verdiğim korku ve gerilim edebiyatına attım ve bu yılın başlarında (aq 2020sinin yegane güzel şeyi) Gizlenen Vahşet isimli kitabım çıktı. Her ne kadar Konyalı bir yayınevim olsa da oldukça medeni insanlar da kitabımdaki ufak eleştirel dokunuşlar, küfürler ve cinsel içerikli kısımlar olduğu gibi yayımlandı. (Burada iki önemli notum var, bu sahneler eşek ya da bir başka dört ayaklı hayvan içermiyordu (Konyalı oldukları ve izin verdikleri için bunu belirttim:)) ve de hala beni içeri atmadılar.

Muhtemelen uzunca bir süre daha yazmayacağım ancak yazmaya başladığımda da mutlaka görsel ya da işitsel ögeler kullanırım. Blogun güzel yanı, işitsel ögeleri anında verebilmek. Mesela hemen alta koyduğum şarkıya tıklayın, arkada dönsün. Zira başlık ve yazının gideceği yer ile uyumu adeta kelebeklerin ilkbaharda dans ederek uçuşmasına benzeyecek. Bunu garanti ederim.



 İstanbul günden güne gelişmeye, büyümeye (yüz ölçüm olarak da) ve kalabalıklaşmaya devam ediyor. Bana göre İstanbul'un başına son zamanlarda gelen en güzel şey AKPsizlik. Son belediye seçimleri öyle keyifliydi ki bundan büyük zarar gören bir kesim de oldu tabii. Özellikle İstanbul'un genişlemeyi sürdürdüğü Halkalı & Başakşehir kesimleri...

Son model aracının içinde AKP propagandası yapan 20li yaşlarındaki türbanlı sevimsiz kız videosu desem gözünüzün önüne muhtemelen bir video gelir. Video içerisinde kendileri gibi olmayanları, unutmaya çalıştıkları geçmişleriyle karalamaya çalışan ve tek gayeleri başkalarının paralarını hortumlamak olan bu  primatlar son dönemde kudurmuş durumdalar.

Araya biz bakınız giriyorum çünkü bakınız, kör olmayınız. Şu twitter hesabı belki dünyanın keşfi değil ancak bilmeyenler muhakkak vardır, ne demek istediğimi anlayacaksınızdır. Zira teşbihte geri vitese takmış olabilirim, bu benim suçum. İki senedir burayı yetim bırakan da benim...
https://twitter.com/AkpCocuklari

Bakınız kesitiyle kesildikten sonra konuya dönüyorum. Aslında bir örneğin kısmı gelsin hadi... Twitter'da son günlerde bir linç propagandası var mesela. Türbanlı bir kadın çıkmış, 15 Temmuz'da biz hıncımızı alamadık, evde silahlarımız var, komşulardan da var fetöcü biliyoruz, bir daha deneseler de hıncımızı alsak gibi bir şey söyledi. Bunu diyen yaşlı başlı bir teyze. Bir de yanında daha genç bir Grand Cherokeeci abla var. O da başta sakinleştirecek gibi yapıp bir anda tüy dikiyor; "iki ayaklarını değil dört ayaklarını denk alsınlar."

Bu kanala RTÜK bir bok yapmıyor, bu açıklamaları yapanlar ceza almıyor. Ölüm tehdidi savuran kadına hiçbir şey olmuyor. Bir de ortaya şu çıkıyor; ölüm tehdidi savuran kadın -ki hiç şaşırmayacaksınız muhtemelen- eski tweetlerini silmeye başlıyor. Çünkü eski tweetleri aslında ifşa oluyor. Çünkü eski tweetlerinde aslında siktiğimin hocaefendisine düzülen methiyeler var.

Burası Yeni Türkiye... Ahlaklı olanın değil, ahlak satanın malı götürdüğü, herkesin kolaylıkla kandırıldığı ve yandaşın bir güzel yediği Türkiye.

Peki diyeceksin ki ne alaka bu intro ile, bu şarkı ile bu kapanış?

Haklısınız, hemen sadede geleyim.

Rock müzik doğasında protest bir ruh vardır. Yavuz Çetin de 2001 yılında çıkarttığı bu albümde (yıl da ne kadar ironik değil mi? Ülkenin son güzel yılı) bu şarkıda genellikle geçim sıkıntısını mizahi bir dille aktarır. Fakat benim favori göndermem şu satırlar;

"Platin saçlı karıların altında Grand Cherokee,
Etiler ve boğaz hattı civarında gezer tozarlar."

Bu şarkı bugün yazılsaydı nasıl olurdu? Ben size söyleyeyim.

"Türbanlı karıların altında Grand Cherokee,
Başahşehir Dördüncü Etapta gezer tozarlar."

Ve tabii ki malı götürürler.

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Her Şeye Siyaset Karıştırmak ve 15 Saniyede fetöcü Olmak

28 Temmuz 2017 tarihindeki yazıdan sonra kayyum atanan sevgili blogumu Hacker Okan ile iş birliğine giderek geri almış bulunuyorum. Sevgiler kral.


'Yazmaya devam etmeseydin be kardeşim', 'yıl dönümünü bekleseydin aq' şeklindeki serzenişlerinizi duyar gibiyim. 'Keşke yazı gelmeden önce sosyal medya hesaplarıma da duyursaydınız bu sesinizi' şeklinde karşı fikrimi deklare ederek 'neden bugün?' sorunuza cevap vereceğim. 365 günlük yılın herhangi bir günü olabilirdi fakat ben bugünü seçtim. Ülkemizde ekonomi bugün de kötüye gittiği için, Muharrem İnce'nin adaylığı yeni açıklandığı için, erken seçim skandalının üzerinden çok da geçmemiş olduğu için ve Fenerbahçe - Beşiktaş maçında yaşanan olaylardan sonra namı diğer reisin 'kumpas' diyerek TFF'yi skandal kararlara yönlendirdiği için değil. Hatta ve hatta hükümet destekli futbol kulübü İstanbul Akbilspor'a, yani Medipol Başakşehir'e dün son dakikada yıldız oyuncusu Robinho ile gol atıp puan kaybettiren teknik direktör Samet Aybaba'nın golden sonra sevinmek yerine üzüntüden kahrolduğu için de değil. Çünkü ülkemiz çok güzel, her şey doğru ve harika :)

Bugün yazı yazmaya karar verdim çünkü, planım iptal oldu ve EVDE MİSAFİR VAR. Ben de taktım kulaklığımı, lise yıllarımın güzide şarkılarından Opeth'in Master's Apprentices'ı eşliğinde vasıfsız bir adam olarak bir şeylere sallayayım istedim. Çünkü bu bloga yazı yazmak dövizle değil ve bunun için vergi istemiyorlar. Fakat göz altına alınma ve gerizekalı zümre tarafından fetöcü ilan edilebilme riskim maalesef ki bâki kalıyor.


Çoğu yazımda olduğu gibi ana konuya, kişilere ve aksiyonlara penetre etmeden önce bir adet kişisel zevkler paragrafı açar, meraklılar için dizi, film, müzik vb önerisi yaparım. Adeti bozacak değilim. Çünkü hala bu ülkede güvenebileceğiniz ve sürdürülebilecek bir şeyler söz konusudur! (9 ay sonra yazı yazan adamdan duydunuz bu cümleyi, 9 ayda sıfırdan çocuk oluyor, insan imal ediliyor)

Boş adam olduğum dönemlerde kafayı dizilerle bozmuş birisi olarak 9 aylık sürede sıfırdan başlayıp bitirdiğim The Office ve South Park haricinde hiçbir dizi olmadı. İkisinin ortak özellikleri komedi dizileri kapsamında değerlendirilmesi ve efsane iyi olmaları. Bunların haricinde aktif olarak devam eden Family Guy, Brooklyn Nine-Nine ve Westworld'ün seyirlerini keyif alarak gerçekleştiriyorum.. Ayrıca geçen hafta Avengers'ı izledim, şahane film olmuş. Beğenmeyen yarrrrr... öhöm neyse. Müzikal anlamda da rock - metal ağırlıklı olarak dinlemeye devam ediyorum fakat ufkum daha da açıldı. Yakında zamanda Enslaved konserinde bulundum, günün grup önerisi de Viking Metal olarak da lanse edilen Progresif Black Metal grubu Enslaved olsun o halde. (Günün grubu dedik ama ben bu tempoyla gidersem yılın grubu bile diyebiliriz lol)


Ana konuya dönecek olursak, çok sevdiğim bir söz vardır.

'Karıştırmayı fazla abartma, alışırsın. Elini ceplerine götürürler, uslanırsın.'

<3 gün sonra>

Evet, yukarıdaki cümlemi bitirir bitirmez kapı çalıp polisler beni götürdüğü için yazıya 3 gün sonra devam ediyorum. Misafirler hala gitmedi ayrıca...

Yukarıdaki cümleyi az önce oturma organımdan uydurdum fakat evdeki misafirlerle birlikte bana bu yazıyı yazdırma motivasyonu da aslında siyasetin her şeye müdahale etmesi, hükümetin her şeyi kendi oyuncağına çevirmeye çalışması ve bunları yaparken de ülke ekonomisini çökertiyor olması, savaş alanında ünlülerle şov yapıp oy toplama saygısızlığına girişmesi. Benim açıkçası hem moralimi bozuyor, hem midemi bulandırıyor. Sevgili anneannemin de Fatih Portakal izlerken dediği gibi 'püh allah cezanızı vermesin sizin'

Yirmili yaşlarımda hapse girmemek <özellikle muhalefetin uzun süreden sonra bu kadar güçlü olup iktidarın bu kadar kaygılı olduğu dönemde> adına bu yazıyı fazla uzatmadan noktalıyorum. Yalvarıyorum, sadece siyaset yapın, başka şeylere siyaset sokmayın. Umut ediyorum ki önümüzdeki günlerde siyasetin sokulduğu her şey, 24 Haziran'da da siyasete sokacak. Hem de dibine kadar sokacak.

Neymiş efendim?
.
.
.
Muharrem İnce
.
.
.
Bira içiyormuş.
.
.
.
Siz
.
.
.
Ayıkken batırdınız bu ülkeyi!

Sözcü gazetesi yazımdan alıntıdır.

28 Temmuz 2017 Cuma

Yeni Türkiye Kariyer Tavsiyeleri ve İş İlanı

Bu bloga 28.07.2017 tarihindeki yazısından ötürü kayyum atanmıştır.

Merhaba Aleyna Tilki fanları ve diğer basit insanlar. Ülkemizin gittikçe EYİYE gittiği bu son zamanlarda doların 3,52'ye düşmesini aq parti kıllı gençlik kollarından dostlarım Abdülmecit ve Abdülaziz ile elmalı nargile içerek kutlayıp kaliteli zamanın dibine vurduğumuz bu mübarek cuma gününün ardından bir şeyler karalamaya karar verdim yine. Birkaç gün sonra resmi olarak işsiz olarak hayatıma devam edeceğim için bundan önceki iş deneyimimde öğrendiğim püf noktalarını yeni ve güçlü bir 15 Temmuz Şehitleri Türkiyesi'nde nasıl kullanabileceğimizi elimden geldiğince anlatmaya gayret edeceğim.

Öncelikle bir anımı anlatarak başlayayım. Geçen gün metrobüste Suriyeli çocuğu Seyit Onbaşı'nın top mermilerini kaldırdığı gibi kaldırıp HASEKTER LAN BENMEYECEN BU METRÖBÖSE şeklinde bir çemkirmeyle metrobüs durağına fırlatan bir fazla Yozgatlı profiline sahip Anadolu çomarı dayıyla karşılaşma talihine nail oldum. Dayının o hareketinden sonra yavaş bir alkış başlatma gayretine girdim. Önce ikişer sonra birer saniye aralıklarla alkışlarımı hızlandırdım ve beklenen oldu. Kimse alkışa katılmadı aq. HDPli hümanistler amcayı linç edip metrobüsü yaktı sonra.

Neyse, konumuza dönelim. Yukarıdaki vahşi örneğe (bu yazıda şu ana kadar okuduğunuz şeylerden doğru olan tek kısım muhtemelen amcanın çocuğu siktir diyerek dışarı fırlatması olabilir) baktığımızda Suriyeli dilencilere pisliklermiş gibi davranılmasına rağmen metrobüslerde bu çocukların sürekli boy gösteriyor olması. Medipol Başakşehir transfer yapsın diye sürekli zamlanan metrobüs fiyatlarına bir de bu duygu istismarı yapmaya çalışan Şam şeytanları eklenmiş ve özellikle Okmeydanı - Edirnekapı arasında bu işin tekelini oluşturmuş bir grup oluşmuş gibi duruyor. Kimi zaman tek durakta farklı boylarda 3 çocuk gelip ABİ NOLUR PEÇETE AL ABİ diyor ancak birbirleriyle en ufak bir tatsızlık yaşamıyorlar. Muhtemelen ya çeteler oturup bir centilmenlik anlaşması imzalamış ya da danışıklı dövüş duopol bir piyasada ekmeklerine bakıyorlar.

Bu adamlara bok gibi davranılmasına rağmen piyasada olmaları bu işin kazancının iyi olduğunu gösterir. Yeni Türkiye'nin trend mesleklerinden birisi de metrobüs dilenciliği olacak muhtemelen. Sektör kalabalıklaşmadan erkenden yatırımlarınızı yapmanızda fayda var. Mesela bu gece sevişin, 3 seneye salarsınız Ayvansaray'a. Neticede bakamayacak bile olsak minicik ve masum beden ve ruhları bu dünyaya ekonomik kaynak yaratmak için getirmeli ve onları tek seferine ortalama 200 ter kokulu adamın bindiği metrobüslere bir başına salmalıyız. Ya da bunu yapacak kadar alçak adamları binbir zorlukla bağımsızlığını elde etmiş ülkemize rahatça sokmalıyız ki ülkelerindeki savaştan kaçabilsinler ve güzel ülkemizin insanlarının rahatını kaçırabilsinler, suça karışabilsinler.


Millet Caddesi'ndeki Arapça fast food tabelalarının çokluğundan durumun vahametini anlayabileceğiniz gibi bu adamlar bölünerek çoğalıyor. Ve maaleef yakında bir kavga çıksa bizi dövebilecek potansiyele gelecekler.


Bu da arkadaşımla aramızda geçmiş olan bir diyalog. Evet güldük, eğlendik. Ancak durumun kötülüğünü de göz ardı etmemek şart. Bu adamlar hızla çoğalıyorlar ve Levent trafiğinde arabaların camlarını zorla yıkayıp para vermeyeni tehdit dahi edebiliyorlar rahatça. Sevdiğim bir söz ile yazıyı noktalayıp bir iş ilanı yayımlayacağım.

''ani ve sert eser, üşütür kuzey yeli, mendili eline birden verir, minik Suriyeli''

          İŞ İLANIDIR

  • 2-7 yaş arasında
  • Askerliğini ülkesinden kaçarak yapmış
  • Muhtaç rolü yapabilecek
  • Giyimine ve kişisel temizliğine önem göstermeyen
  • Metrobüs hattına ulaşım sorunu olmayan
  • Sahada (yani metrobüste) en azından 6 ay deneyimi olan
  • Hayat okulunun ilgili bölümlerinden mezun olmuş
  • Sattığı mendilden prim alarak çalışacak
  • Suriyeli çocuklar aranmaktadır.


13 Mayıs 2017 Cumartesi

AFFET BENİ ANNE BİR SURİYELİ'YE VURULDUM

Warni warni.

Merhaba arkadaşlar, ben asla okumadığı halde metroda okuyormuş gibi yapıp karı kız düşürmeye çalışan çakma 'Dostoyevski fanı' Oğul. Nasılsınız bakalım? Beni soracak olursanız ben çok iyiyim. 2 aydır yazmadığım bloguma yapmış olduğum geri dönüşün verdiği heyecan ve ekşi sözlükteki güzel kızların hangi edebiyat dergisini okuyan erkeklerle birlikte olmaya bayıldıklarını öğrenmemin verdiği galibiyet hissiyle bu satırları yazıyorum.

Bu 2 aylık sürede neler yaptığıma yazılarımın kültür sanat paragrafı olan 2. paragrafta yer vermek isterim. Kültürsüzlük ve sanat düşmanlığı yaptım. Yoldan geçen insanlara tükürüp yabancı turistlere küfür öğrettim. Dilencilerin önündeki paraları çaldım ve yatalak hacı dedeme zorla Depressive Black Metal dinlettim.

Şaka bir yana Fargo başladı, The Leftovers başladı, American Gods başladı, Prison Break başladı. Dizi sektöründe baya güzel şeyler oldu. Yeni yeni müzik grupları keşfettim, Skyclad'in yeni albümünü, Carach Angren'in, Solstafir'in, The Lurking Fear'in yepyeni şarkılarını çokça dinledim ve beğendim. Ve elbette Mastodon'un son albümüne aşık oldum. Ancak müzik konusunda bana bunları yazdıran şey daha farklı. Aşağıdaki videoda başlığın, bir Suriyeli'ye vurulma nedenimi göreceksin. Çünkü çok şükür, bağımlısı olduk, hayranı olduk. Uğruna IŞİD'e dalacak kıvama geldik. Kral...


Madem başladık bir şeyler yazmaya, sanki adam olmuşuz gibi bir şeyleri eleştirmekten de geri kalmayalım. Aslında bu yazıyı yazmama sebep olan asıl şey yukarıdaki Omar Souleyman sevdası değildi. Ben bir yalancıyım, 2. paragrafta anlattığım ahlaksızlıkların yanına ekleyebiliriz bunu da.

Bu yazıyı yazmadan yaklaşık olarak 23 saat önce çok değer verdiğim birisiyle Taksim'de yürürken bir durumun farkına vardım. Bir olay olsa büyük ihtimalle Taksim'de bulunan herhangi bir Türk evladı Suriyelilerden dayak yer. 10 Suriyeli 1 Türk'ü alır mı? sorusu soracak olursak cevabını Taksim'de arayabiliriz. Ya da şöyle özetleyeyim, iddaa Suriyeli nüfusuna Taksim'de +9 handikap açmış.

Duyuyorsunuzdur, Taksim'de esnaf kepenk kapattı şeklinde haberler çokça duyuluyor etrafta. Sosyolojik analiz yapmak istemiyorum, o yüzden kıyısından gireceğim mevzuya. 2 temel sebepten söz edebilirim bunun için. Birincisi Taksim esnafının önüne geleni sikmeye çalışan vampir kılıklı rezil birer esnaf oluşu. Sonuna kadar hak ettiler bunu. İkincisi de Taksim'i basan Suriyeliler. Amk adamlar nefes bile alacak durumda değil bu esnaftan nasıl alışveriş yapsın. Arabic baş örtülü kadın pornolarında otel işletmecisinin kadın ile birlikte olduğu gibi senaryolar haricinde ödeme imkanı yok bu insanların. Aynı zamanda Taksim'deki Türk nüfusu da kaçırdıkları ortada.

Bunlardan söz ederken tatlı su hümanistleri de 'onlar insan değil mi?' duyarı kasıyor. İnsan değil mi dedik amına kodumun çocuğu gitsinler kendi ülkelerinde insan olsunlar o zaman. Kaçarak olmaz bu işler.

Bu arada dikkatli olun, son zamanlarda bu ırkın arsızlıkları da arttı. Hırsızlık, gasp, tacizden tutun hastalık yaymaya bile başladılar. Okuldan arkadaşım suçiçeği çıkarıyor, 21 yaşında, Suriyeliler getirdi amına koyim diyor. :D Sorgulamadan kabul ettim, bu ülkedeki her kötü şeyin sebebi FETÖ ve Suriyelilerdir!

Neyse en azından elimizde yüzümüzü gülümseten maçkolik yorumları var. Biraz da gülelim köşemize alıyoruz sizi.




Okuduğunuz için herkese çok teşekkür ederim. Gaziantep'e, Tostçu Erol'a gidip 2 Atom Tost ve tatlı olarak Nutella'lı tost yediğim için üzerime biraz ağırlık çöktü. Ben de dinleneyim bakalım. :) 

Hepinizi metroda okuyormuş gibi yapıp kitabın üstünden karı kız kesmeye davet ediyorum. Kadınlar okuyomuş gibi yapan erkeklerden hakikaten çok etkileniyor. Bir özlü söz ile noktayı koyalım. İleride evlenme hayaliyle yanıp tutuşan ama Berkecanlarla içmekten başka bir vasfı olmayan kızlarımıza gelsin;

''Elde yıkadığın bulaşığı iyi durula, yoksa sen de çıkarsın bir gün Esra Erol'a.''

Gerçi o da yayından kaldırılıyor değil mi... Topluma yine beynini hatırlatacaklar ahlaksızlar!

15 Mart 2017 Çarşamba

Kişisel Gelişim Kitabına 35 Lira Verdim

Kişisel gelişiyorum.

Merhaba arkadaşlar. Hafta içinde 90 kilo olduğum haberiyle yüzleştim ve buna bir dur demek için spor salonuna yazıldım. Bu da elbette ki hayatımda önemli değişiklikler yaşanmasına sebep oldu. Hayır, spor salonunda gördüğüm bir kadına aşık olmadım, ya da sağlıklı yaşamaya başlamadım. Sadece yediğim her şeye besin demeye başladım ve bundan dolayı ciddi manada mutluluk duyuyorum.


Bugünkü konumuz olan kişisel gelişim kitaplarına girişmeden önce kişisel zevk ve renk saçacağımız ikinci paragrafımız karşınızda. Azıcık yukarıdaki şarkıdan da görüleceği gibi bu aralar In Flames dinler durumdayım. Ancak yolda yürürken güzelleşen havaların da etkisiyle aldığım derin nefesler ve kulaklığımdan gelen Dream Theater notaları 'Dream Theater çok süper lan' da dedirtmiyor değil. Dizi konusunda ise Türk komedi tarihinin en iyi 3'üne rahat sokabileceğim Geniş Aile'yi izlemekteyim bir süredir. Meraklısına öneririm. (Not: Logan çıktı, hala gidemedim. VE FARGO'NUN 3. SEZONU GELİYOR.)


Bugünkü yazımı yazma amacımı güzel bir kombin oluşturuyor. Birincisi (başlıkta her ne kadar kişisel gelişim dediysem de) yukarıdaki tweetim. İkinci etmen ise geçtiğimiz yılbaşında çekiliş sonucunda kendisinden çok daha tecrübeli ve işini çok iyi yapan birisine alacak hediye bulamayıp en sonunda kişisel gelişim kitabı armağan eden kadim dostum. İşte aklımıza geldi, kahkahalar attık.

Posta gazetesi şiiri başlığı olabilecek bir başlıktan sonra bu kadar çok düz yazı şüphesiz ki okumaktan bu kadar nefret eden bir millet için hayal kırıklığı niteliğinde oldu. Üzülmeyin, uslu bir çocuk olursanız yazının sonunda komik şiir de yazarım bir tane.

Yavaş yavaş eleştiri yapacağımız kısma gelelim. Şimdi zaten milletimiz pek okumuyor dedik. Dolayısıyla kişisel gelişim kitapları da okunmuyor. Bu güzel bir şey çünkü kişisel gelişim kitabı okumak bana aşırı saçma geliyor. İnsanın kendisini geliştirebileceği bir ton alan varken bir tavsiye kitabı alıp kendisine bir şeyler katmayı bekleme gayesiyle bunu okuması bence çok anlamsız.

Şimdi hizmette sınır tanımadığımız bölüme geliyoruz. Google'a 'kişisel gelişim kitapları' yazdım ve arattım. En popüler kitaplar üzerinden bir şeyler söylemek istiyorum. Google'ın bana verdiği ilk sonuç; 'Dost Kazanma ve Etkileme Sanatı' isimli bir kitap oldu. Yanlış anlayın yahut anlamayın. Ancak bu kitabı yazan da okuyan da sapıktır. Bir insanın 25 yaşında bu kitabı gözüne kestirdiğini varsayalım. Ya arkadaşım sen kabzımal mısın? 25 koca senede insan ilişkileri, dostluk, arkadaşlık vb. kavramlarını öğrenemedin ve bir psikologa gitmek yerine asla alışveriş yapılmaması gereken D&R'ın rafında gördüğün bu kitaba elini uzatıp 'bir de şansımı böyle deneyeyim' mi diyorsun? Ayrıca 'dost etkilemek' çok iğrenç bir kavram. Onun da altını çizmekte fayda var. Dost zaten dosttur, en yakınındır. Yeri gelir canındır. Etkileme gayesi de ne demek? Ya çok afedersiniz orospu çocukları bir de bunu sanat olarak lanse ediyor ya ben orada yıkılıyorum işte. 

Google'da gördüğüm bir diğer enteresan sonuç da 'Düşünce Gücüyle Tedaviakskldaskdaşl. Ya şaka mısınız yok mutant aq. X-Men'e adam mı yetiştiriyonuz? Geçiniz lütfen bu işleri. Endüstriler geliştikçe her alanda bir şarlatanlık bir dolandırıcılık bir para tuzağı set ediliyor simsarlar tarafından. İş dünyasında yükselmek için ne yapacağını şaşıranlar, aşırı kitap okuyan entelektüeller, sapıklar ve ruh hastaları için de bu kişisel gelişim kitapları çıktı. İnsana ne katar derseniz, bir sikim katmaz.

Peki siz şimdi diyeceksiniz ki 'eh be güzel kardeşim sen bu kadar salladın, çok biliyorsan söyle, ne yapalım?' Hizmette sınır tanımayan bendeniz hemen birkaç öneriyle geliyorum.


1) Adam gibi romanlar okuyun. Ufkunuzu açar. Hayal gücünüzü geliştirir. (Bkz. George Orwell, Richard Bach)

2) Geliştirmek istediğiniz yönünüze dair kolay bilgiye ulaşmak yerine araştırma yazın. Kendi projenizi öğrenerek yaratın. Anlatabilecek duruma gelin. (Kütüphaneye gidin, farklı kaynaklar kullanın.)

3) Seminerlere, konferanslara katılın. Uzmanların konuşmalarını dinleyin.

4) Dost edinemiyorsanız psikologu tercih edin. Psikologa 'abi herkes benden kaçıyo herkes ölebilir mi lütfennnn' diyin. 

5) BU BLOGU DAHA ÇOK TAKİP EDİN.

Ve yazımızı söz verdiğim gibi minik şiirim ile noktalıyorum. Esen kalın.

Kişisel Gelişim Kitabına 35 Lira Verdim

Aşktan kaçtım dosta, tosladım mermer duvarlara,
Ah nereden güvendim ki ben o davarlara?
Kovdular gönüllerinden davranırcasına sinek savarlara,
Ben de kişisel gelişim kitabına 35 lira verdim.

Attılar gönüllerinden bizi eski bir eşya gibi,
İzlerini sürer oldum dertli eşkıya gibi,
Kıymetli oldular, ben çaresiz, Gollum gibi,
Ben de kişisel gelişim kitabına 35 lira verdim.


28 Şubat 2017 Salı

Kadınımı Kaybettim...

Fazla karısı olan var mı?



Ekonominin eyiye gittiği bir günden daha herkese merhaba arkadaşlar. Ben Rabiacı_AK_RTELoVeR_Eşekçi_Evetçi bloggerınız Oğul. Bugün kendimi Kim Milyoner Olmak İster isimli güzide yarışma programına 4. soruda veda eden Yeditepe Üniversitesinde okuyan tiki kız gibi hissediyorum. Ancak yine de hayata dair umutlarımı kaybetmedim, kendi mallığımı gizlemek için kendime gülebiliyormuşum gibi davranabiliyorum ve şu an her zamanki gibi Starbucks'ta White Chocolate Mocha'mı yudumlamaktayım.

İroninin ebesiyle penetrasyon sürecine giren bu güzide girizgahın ardından öncelikle yukarıdaki şarkıyı niçin paylaştığıma açıklık getireyim. Paylaşma sebebim şu; şarkı aşırı kaliteli. İlk kez dinlediğimde büyülenmiştim zira. Bununla beraber Louis C.K. ve Steve Buscemi'nin başrollerinde olduğu Horace and Pete isimli 2016 yapımı mini diziye başlamış ve bundan çok keyif almış durumdayım. Şiddetli önerimdir. (Not: Fargo yeni sezon Nisan'da geliyor. Meşaleleri yakın)

Neyse biz işimize dönelim. Bugün hüzün patlaması yaratan başlığın akabinde gelen alt başlık umarım sizi bir nebze rahatlatmıştır zira aşk acısı çekecek kadar zayıflamadım henüz. Hatta alt başlığı fazla 0.5 meme ucu olan var mı arkadaşlar? şeklinde yapacaktım ancak iğrençliğin de bir sınırı olmalı diyerekten içeriği şu an batırmış olsam da prezentasyonu kurtarmış oldum.

Bugün bahsetmek istediğim ana konu erkeklerin bitmek bilmeyen 'kadın kaybedip acı çekmesi' süreci. Öncelikle ben de benzerini yaşadım fakat 2 gün falan üzüldüm. Çünkü dünya zaten 3 günlük ve sadece yaşadığınız şehirde bile milyonlarca kadın mevcut iken sizi üzen birisinin arkasından üzülmek çok ama çok mantıksız geliyor. Gerçi üzmeyenin de değerini pek bilmediğimiz aşikar. İlişkiler bugda kaldı arkadaşlar gördüğünüz gibi. Bir diğer sıkıntım da rebound ilişki denen yara sarma olayı. Bakın şöyle güzel bir söz ile yazıyı zirve noktasına çıkartayım;

''Herkes yara sarar tabip gibi, yarası olan didişir amip gibi.''

Bir kadın tarafından terk edildikten sonra hırsını başka kadını üzerek alan herkes amiptir diyebiliriz. (Not: Böyle düşmüyor arkadaşlar, şahsi fikrimdir.)

İlişki gibi karmaşık bir şeyden söz ederken ilişkinin başı, ortası, bitişi fark etmeksizin süreci, girdileri ve çıktıları muhakkak en azından 2 açıdan değerlendirmek gerekmekte. Bir erkeğe fazla karısı olan var mı? sorusunu sordurtanın köy evini tırpanlarımızla, meşalelerimizle basıp linç etmeyecek miyiz? O zalimleri hüzün ormanının derinliklerine, keder okyanusunun diplerine hapsetmeyecek miyiz? Elbette hayır. Çünkü ne desek boş, bir kadın evde kalma riskinin farkına varmadıkça, o kadını sevmeniz, o kadının sizi yüz üstü bırakması demektir.

Minik bir terk edilme anım ile devam edeyim. 'Ben bununla evlenirim.' dediğim bir sevgilim beni her şeyin çok hızlı geliştiğini ve çok fazla mutlu olduğumuzu öne sürerek terk etmişti. İşin kötü yanı da bunu Beşiktaş'ın puan kaybettiği bir maçın ardından yapmış olmasıydı. Bana ilk gelen 'Oğul konuşmamız lazım' mesajının ardından 'zaten puan kaybettik allah aşkına yarın terk et' karşılığını vermem sanırım ki hayatımda içgüdüsel olarak yaptığımdan en çok gurur duyduğum şeydi. Kız mutlulukla terk edememişti beni. Bu bir başarıdır arkadaşlar. Yüce rabbişkom umarım herkese böyle bir terk ediliş hikayesi nasip eder. (Terk edilme hikayemi lehime çevirmeye çalışırken ben)

Nitekim adam gibi adamlık sanatının sevilen ve sayılan temsilcilerinden olan bendeniz, size gelecek olan 'sen hep hayatımda ol istiyorum, sen hep farklıydın ama ben yapamıyorum' şeklindeki mesajlara da ufak bir gülücük ile karşılık vermenizi tavsiye ederim. Muhtemelen karşı taraf size neden güldüğünüzü soracaktır. Siz de gönül rahatlığıyla 'yalan olduğu için' cevabını verebilirsiniz.

Not: Hakikaten dünyanın en büyük yalanları listesi yapsak 3. falan olur bu yalan arkadaşlar.

Peki bu durumun hiç mi avantajı yoktur? Kadın için bakıldığında gönlünü eğlendirmiştir. Egosunu tatmin etmiştir. Arkadaşlarına anlatacak bir hikayesi olmuştur. Ve basitliği sadece bir erkek nazarında gizli kalmıştır. Erkek açısından da yeteri kadar gerizekalılıkla kombinlenip anonim twitter hesabı kurularak fenomen olunabilir. Başka da bir sikime yaramaz. Çünkü erkekler genellikle akıllanmayan yaratıklar olduğu için bu olaydan elde ettiği tecrübe ile aynısını yaşamama ihtimali yok denecek kadar az. En güzeli twitter. Bkz.

''Sigara dumanımda çizdim nacizane portreni, çektirdin kaba etime o makus röntgeni''

800 rt 2200 fav hayırlı olsun şimdiden arkadaşlar. Sigara içen adam profil fotoğraflarınızla ortalığı yakıp geçeceksiniz.

Rabbişkom umarım hepinizin hayatını karı parası yediğiniz günlere skip eder kadından yana şansı yaver gitmemiş olan dostlarım. Lütfen twitterda şaklabanlık yapmayın, gidip güzel duyguları olan kadınları üzmeyin. Sonra biz üzecek kadın bulamıyoruz amk.

Son olarak erkek okurlarıma güzel bir söz ve şahane bir tavsiye ile veda etmek isterim.

''Kovanında rahatsız etme arıyı, kaçırırsın sonra koynundaki karıyı.''

Özet ver lan p**çi tayfa için; İnsanları üzmeyin, değer verin. Herkesin duyguları var ibneler.

7 Şubat 2017 Salı

15 KİŞİYİ ALDATTIM

Vurdum Vurdum Saymadım...


Merhaba arkadaşlar, ben çocukluğunda 'sana bir fıkra anlatayım mı?' diye sorup karşı taraftan ne cevap gelirse gelsin 'anlat demekle olmaz, sana bir fıkra anlatayım mı?' şeklinde diyalog yenileyici, uyuz, katlanılmaz ve bir kaşık suda boğulasıca çocuk. Bugün iş çıkışı Zincirlikuyu'dan metrobüse bindim ve canımın değerini uzun bir aradan sonra anladım. Hayata tutunabilmek ve biraz mutlu olabilmek adına ne yapabilirim? diye düşündükten sonra ise bloguma bir şeyler yazmaya karar verdim.

Intro'daki başlık ve alt başlık ile alakalı olarak şakayı tamamlamak adına paylaştığım müziği bir kenara bırakırsak bu yazıyı progresif rock'ın efsanelerinden Rush'ın Animate isimli şarkısını dinleyerek yazdığımı söylemek isterim. Bu yüzden de şarkıyı sizinle de paylaşarak kaliteli müziği bir nebze yaymak niyetindeyim. (Not: Şarkıyı last.fm'den stalkladığım eski bir sevgilim aklıma soktu, zevkli adammışım eski sevgilim neler dinliyor görüyorsunuz...)

İKİNCİ NOT: KIZLAR HALA BEKARIM...


15 KİŞİYİ ALDATTIM başlığından hareketle bir adam gibi adamlık, bir Mehmet Ali Erbilcilik içerecek bir yazı bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Zira satirik nesirlerin köpeği olmuş olan bendeniz elbette bir şeyleri gömme peşinde ruhumu satacağım her zamanki gibi. Lakin korkmayın. Yazı 'çekil ulan önümden orta sınıf insan' yahut 'ben babamın prensesi kamyoncu sevdiğimin fren sesiyim' ismiyle binlerce gerizekalı kızı peşinden sürükleyen anonim twitter fenomenleri gibi de Demet Akalın yergisi yapmayacak.

Şimdi canımı sıkan asıl nokta şu. Günümüzde normal insan yok arkadaşlar. Hepinizin 'yeni mi farkına vardın amk' dediğini duyar gibiyim. Cevabım evet. Ben biraz normal insan vardır sanıyordum. Ama yokmuş. İki insan bir araya gelip sağlıklı bir ilişki maalesef yürütemiyor. Çevremdeki örneklerle pekiştirecek olursam birbirinin ruh sağlığını bozan ilişkiler, aldatma konusunda paranoyaya kadar gitmiş güvensiz ilişkiler, seks bağımlılığı ve eziklik kompleksi yüzünden sağda solda gömdüğü ve sevgilisinden ayrılmak istediğini belirten kişilerin kendilerini küçülten insanları bırakamaması ve daha birçok şey.

Bununla birlikte çok mutlu olan insanlarda da bir doyumsuzluk, bir yozlaşma ve belki güleceksiniz ama hakikaten yanlış olan batılılaşma neticesinde aldatmalar sonucunda biten ilişkiler mevcut. Yemin ediyorum bir kişiye daha 'abi zaten orospuydu/AŞKIM zaten orospu çocuğuydu ben varım boşver sen onu :) :) :) ' diyecek gücüm kalmadı. Yabancı dizi izleyip orada gördüğü kurgu olayları yahut bağımlısı olduğu porno filmlerde yaşanan kurguları gerçek sanıp Avrupalı çok aşırı cool insanların birbirini sürekli aldatıp bundan büyük haz aldığını sanan tipler yüzünden ülkemizde bir nesil çocuk yapmaktan korkar oldu.

Black Sabbath'ın veda konserinin olduğu bu haftada ben de insanlara önemli bir erdemi yani sadakati hatırlatmak adına kendimce bir şeyler yazdım. Benim sevgilimi aldatamıyorum diye içerlenip sevgilisinden ayrılan temiz yürekli kardeşlerim var. Ben ise sevgilimden ayrılınca instada yüksek like alan fotoları silmeye kıyamadığım için fotoğrafın açıklamasını KARDEŞİM BENİM yapacak kadar yanlış anlaşılmalara mahal vermemeye çalışan bir insanım. Kimsenin bize bunları yaşatmaya hakkı yok!

Yazımı nihayete erdirirken bu yazıyı yazmama esin kaynağı olan eski sevgilimin de amına koyayım demek istiyorum. Fıkradan bahsederek açtığımız yazıyı da dünya üzerinde yazılmış en komik fıkra ile sona erdirmek istiyorum.


Bir gün Temel ile Dursun arabayla İstanbul'a gidiyorlarmış. Yoldan geçerlerken Temel derin bir nefes almış ve sol tarafında uzanan ormana bakmış. Sonra Dursun'a dönüp 'Dursun şu ormanın güzelliğine bak yaa' demiş. (Bunları Karadeniz şivesi ile söylüyor). Bunun üzerine de Dursun demiş ki; 'ula ağaçlardan göremiyorum ki' 


😅😅😅😅😅😅😅😅😅😅